Çok çok sevgili Üzeyir Karahasanoğlu,
Bu mektubu sana özel göndermektense tüm gözlerin okuyacağı şekilde yayımlatmama ne dersin bilmiyorum. Yoksa bu atılımım herkese açıkta olduğumu göstermemden mi kaynaklanıyor? Neden olmasın? Öyleyim. Açıkta net, basit, derinlerindeki bıçakları, kapkaraları yaşayan.
Ne kadar sakin birisin. Beni ikinci kitabım nedeniyle Zonguldak’a davet etmiştin söyleşi için. Unutulur yanı yok. Ya beni şehirde gezdirmen, ya sakinliğin, ya birazdan patlatacak gibi olan sabrın?
Ben fena sayılmam artık, ne kadar fena görsem de kendimi. Alıştım kendime. Uçuruma alışmak gibi insanın kendine alışması.
Sana iyi olup olmadığını sormaya ihtiyaç duymuyorum. Neden biliyor musun? Senin de benim gibi daima yaşama karşı dik bir inat geliştirdiğini, yaşama oradan baktığını ve nasıl olsan da iyi sayıldığını, iyi olmak için çaba gösterdiğini düşünüyorum. Ama aslında mesele öyle değil. İyi olmanın ucunda duruyoruz; iyi olmanın tam anlamıyla içine
Görsel: Sedanur Demiral, Yaşam Ağacı Yorgun Vefa Sedanur Demiral Önemsiz olsaydı geçen günler, Baştan yaratılırdı yıpranan her ömür. Sanmam ki bir gün geç savunulduğum zaman, Sevgiyle kandırılmaya razı olamam Ayılmaya yakın yaktığım dilek sigaram, Ekip suladığım dilek tüyleri... İyi anlasam da yalnızlıkları birleştirmeyi, Kuşlar uzaklarda kanat çırpıyor artık. İlk kez senin için ayrıldım geldiğimden beri, Buraya geldiğimden beri veda edemedim. Esnaflar gibi çirkinleşiyor cümlelerim, gülmelerim. Sana evrilen bir toplumdayım. Ne olur ayaklarımdan, yürümekten, Bahsettirme kimseye eksiklerimden. Durup soluklanmaya dar vakitler olsa da En çok dinlenenlerdir yorgunlar. Koşacak, döndüreceğim çarkı ölene dek. Ne de güzel yüzsüzleştim değil mi? Hayranlık uyandırıyor çirkefliğim. Merhametime alışmış toplumlardan, Hiç utanmadan hak ettikçe beklediklerim. Şehrin şoparları kadar cazgır ezgiler, Hırsız çocuklarla karışacağım hayata, Ki ben hâlâ küçüktür der basarım bağrıma,